Hayat hakkında daha fazla kafa yordukça, bir gerçeğin daha fazla farkına vardım: Modern insanlığın en büyük laneti ve açmazı unutkanlıktır. Unutkanlık insanoğlunun olduğu ve yaptığı her şeyin içine ürpertici bir rahatsızlık şeklinde sızmıştır. Bireysel, kitlesel, tarihsel veya kültürel olarak hepimiz sanki büyüyle bağlanmış gibi unutuyoruz.
Sadece geçmişimizi değil aynı zamanda şimdiki zamandaki yerimizi ve gelecekteki sorumluluğumuzu da unutmuş durumdayız. Kişisel seviyede, ego-bazlı bilinç halimiz bizi bu unutkanlık durumunda tutmak üzere görevinin başındadır – varlığımızla bir bütün olarak ve birbirine bağlı hayat ağıyla evrensel bilinç arasındaki bağı kopartmak için. Kitlesel seviyede bu unutkanlık, sosyal ve kültürel amaçlarla olagelmiş ve teşvik edilmiştir – en başta şuursuz bir tüketim çılgınlığı, özgün olmayan yaşam stilleri ve materyalistik kafa yapısıyla beyinler yıkanılıp transa geçirilmiştir.
İşin ümit verici tarafında ise kendimizle ve varoluşla yeniden bağlantıya geçmek ve bunu hatırlamak üzere hepimizin şansının daima var olmasıdır. Hatırlamanın kuvveti, kendini keşfetme ve farkındalığa erişmeye doğru, spiritüel yolun tam merkezindedir.
Unutulduğuna inandığım ve daha önemlisi hatırlanacak şeyler üzerine bir liste:
1) Dünya doğası içindeki yerimizi unuttuk:
Son birkaç yüzyıl içerisinde kendimizi doğadan koparttık. Yeşil odaklı açlığımızı ve bencil çılgınlığımızı tatmin etmek üzere doğayı sömürdük, yağmaladık, tükettik ve kontrol etmeye kalkıştık. Doğal yaşam döngüsünden kendimizi uzaklaştırmaya çalıştık. Toprak ananın doğal ritimlerini ve döngülerini nasıl dinleyeceğimizi ve onu anlamayı unuttuk – onun işaretlerini ve lisanını. Doğanın yolunu izlemeyi ve onunla bir denge içerisinde yaşamayı unuttuk.
2) Hayat ve kozmosla olan bağlantımızı unuttuk:
Kendimizi doğadan kopartarak, ona ve evrenin döngülerine derinden bağlı olduğumuzu unuttuk. Uygarlık sınırlarının dışındaki bazı kabileler ve hala atalarımızın izlediği yolları takip edenler, bu bağlantıyı saygı ve hürmetle koruyabilmişlerdir. Biz ise diğer taraftan, dengenin ve sağlığın olmadığı yere götüren bir ayrımcılık duygusunu kendimize damla damla akıttık. Bilincin nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu, onun narin ve güzel bir dansla örüldüğünü unuttuk.
3) Kadim bilgeliğimizi unuttuk:
Atalardan gelen bilgeliğimizi unuttuk. Akla uygun olması adına yapılan bilimsel bilgi toplama serüveninde, kalbimizin açılan kapısından süzülen bilgeliğin varlığını unuttuk. Evren ile uyum içerisinde yaşayan eski çağların kahinleri ve bilge adamları tarafından el verilerek aktarılan kadim hikayeleri ve halk bilgeliğini unuttuk.
4) Yolumuzu ve rüyalarımızı unuttuk:
İçsel yolculuğumuzdan döne döne uzaklaşarak hayat rüyasını düşlemeyi unuttuk. Daha da önemlisi bu rüyanın içinden nasıl uyanacağımızı ve yaşamdaki eş-yaratıcılar olduğumuz öz doğamızı görmeyi unuttuk – rüya görenler olarak. Rüyalarımızı dokuma kuvvetine sahip olduğumuzu ve niyet etme kuvvetimizi rüyalarımızın tezahür etmesi için yönlendirebileceğimizi unuttuk.
5) Amacımızı unuttuk:
Bu yoğun gerçeklik içerisinde bu kadar muhabbet, gürültü ve dikkat dağıtan şey sayesinde buraya ne yapmak üzere geldiğimizi unuttuk. Amacımızı unuttuk. Karşılıklı çıkarların yaşandığı uydurulmuş bir gerçekliğin yoğun büyüsüne yakalandık. Bizi, mutlu bir halde olmaya ve kendimizi gerçekleştirmeye yönelten içsel kıvılcımı, özgünlüğümüzün görüş kabiliyetini yitirdik. Burada spiritüel varlıklar olarak fiziksel bir bedende ve aynı türden bir evrenin içine yerleştirilerek kendimizi gerçekleştirmek üzere bedenlendiğimizi unuttuk.
6) Her şeyin SEVGİ olduğunu unuttuk:
Bu sadece bazı kahinler tarafından bütünüyle anlaşılan, büyük ihtimalle her şeyin en derin gizemidir – kabullenilen gerçek. Bu gerçek lakin içimizde derinlerde bir yerlerde gizlenmiştir. Bir noktada bunu biliyorduk fakat onunla olan temasımızı kaybettik. Her şeyin nihayetinde enerji ve bilinç olduğunu ve sevginin tüm bu enerji ve bilincin içerisinde akan, varoluşun temel kumaşı olduğunu unuttuk.
7) Affetmeyi unuttuk:
Ayrı olduğumuza inandırılarak ve diğerleriyle ve her şey ile bağlantımızı keserek, affetmeyi unuttuk. En derin duygusunda affetmek, herkes ve her şey ile bir olduğumuzu kendimize hatırlatma hareketidir ve ortada bir kurban ya da suçlunun olmadığının anlayışıdır. İşbu ki, hepimiz adına hayat dediğimiz dinamik bir ağın içerisinde hep birlikte hareket ediyoruz.
8) Özgür olmayı unuttuk:
Kendinize her gün tek bir şeyi hatırlatın: Özgür olmak üzere tasarlandınız.
Özgürlüğün sadece bir konsept olduğu bir gerçekliğin içine doğduk ve onun içerisinde büyütüldük. Korku, yanlış kavramlar, suni ideolojiler, maddesel ödüllerin prangasına bağımlıydık ve azınlığın menfaatlerini korumak üzere konulan kurallar ve kanunlarla tutsak edildik. Değişim yetkisinin elimizde olduğu bize unutturuldu. Korku veya suçluluk duymaksızın her kim isek onu olmakta özgürüz.
9) Gerçek kuvvetimizi unuttuk:
Korku içerisinde yaşamak, bize ne kadar kuvvetli olduğumuzu unutturdu. İrademizin yoğun kuvvetini ve kendi gerçekliğimizi değiştirme maksadımızı unuttuk. Uyurgezer olmak üzere transa geçirildik ve otomat makineleri gibi önceden hazırlanmış işaretleri takip ediyoruz.
10) Tarihten aldığımız dersleri unuttuk:
Eğer tarihin bize öğrettiği bir şey varsa o da aldığımız dersleri ne kadar çabuk unuttuğumuzdur. Zaman içerisinde aynı hataları tekrar etmeye devam ediyoruz, aynı açgözlü ve kendi kendini yok eden örüntülerin içerisine saplanıp kaldık. Geçmişte insanlık tarafından yapılmış olan hatalar için bireysel olarak suçlanamayız ancak bireyler olarak geçmiş hatalarla ilgili olarak kendimize bunu hatırlatmalı ve kitlesel akla bunu aktarmalıyız.
11) Sade olmayı unuttuk:
İnsan hayatı daha kompleks ve karışık oldu. Daha az olanın değil, daha fazla olanın ışıltısıyla baştan çıkıyoruz. Sade olmayı ve sadeliğin anlamını unuttuk. Hayat gerçekten çok sade. Sadelik, gerekli olmayanı atmak, yaşam amacımızın ve unuttuğumuz diğer gerçeklerin görüşüne mani olan kalabalık yaratan fikirleri kendimizden uzaklaştırmaktır.
12) Güvenmeyi, inanmayı ve anlayarak görmeyi unuttuk:
Dünya ile olan sihirli bağımızı unuttuk. Yaşam mucizesi karşısında hayrete düşmeyi unuttuk. Onun tüm haşmeti karşısında saygıyla ayakta durmuyoruz. Dünyaya yönelik şüpheci ve küçümseyen bakış açımız kendimize ve evrenin sihrine olan güvenimizi kaybetmemize neden oldu. Nasıl inanacağımızı unuttuk. Bu sanırım içlerindeki en büyük trajedidir. Bu bizim ruh halimizi güçsüzleştirdi ve ruhumuzu verimsizleştirdi.
Gilbert Ross tarafından yazılmıştır. www.myscienceacademy.org
Metnin orijinali şu linkten alınarak çevirilmiştir: http://collectivelyconscious.net/articles/the-12-biggest-life-secrets-forgotten-by-mankind/
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.