Bugünün nasıl geçmesine niyet ettiysek, o da öyle geçer. Düşündüklerimizin kaderimiz olduğuna dair bir bilgi bugün hemen hepimize öyle ya da böyle ulaşmıştır. Bu satırları okuyan herhangi bir okurun da en az bir kere bile olsa bu bilgiyle temas etmiş olduğunu tahmin ediyorum. “Bugün nasıl geçer?” diye içimizden geçirdiğimizde bilinçaltımızın bu sorumuza verdiği çeşitli yanıtlar olabilir. Umudumuz vardır, yepyeni bir güne uyanmışızdır ve güne “Her şey çok güzel olacak!” ile başlarız. Fakat ardından bu tezimizi çürütmek üzere kararlı ve derinden gelen diğer bazı düşünceler usul usul kendilerini belli etmeye başlarlar. “Nasıl her şey güzel olsun ki? Şu konu var, bu rahatsızlık var, o sıkıntı var…” Büyüdükçe büyür o düşünceler, ta ki bizim en başta söylediğimiz minicik, sevimli, kıpır kıpır ilk cümlemizin o başlangıç enerjisi yok oluncaya kadar. Ta ki içimizi korkularla kaplayıp, bizi farklı bir frekansa ulaştırıp, sonuçta bu duyguda kalmamıza yetecek kadar kuvvetleninceye kadar. Gitti bizim Cumartesi!
Hayır, hiç bir yere gitmedi ve gayet yerinde duruyor. Cumartesi tüm ihtişamıyla ve üstüne üstlük yöneticisi Satürn’e yakışır ağırbaşlılıkla onun bize sunduklarını alıp deneyimlememiz üzere yerinde duruyor. Biz, bize öyle geldiği için ve kendi kendimizi kısıtlayacak her türlü bilinçaltı düşüncelerimiz* sonucunda malum korku frekansına geldiğimiz için kendimizi bu şekilde hissediyoruz. Böyle düşünüp hissetmeye devam ettikçe de kendimizi haklı çıkartmak üzere benzer konuları deneyimlemeye devam ediyor ve sonunda da kendimize “Eh, ben demiştim. Bak hiç bir şeyin güzel olduğu yok” diyerek, kendi kendimizi onayladığımıza şahitlik ederken buluyoruz kendimizi. Aferin bize.
İşte tam bu noktada ise “Neden ben? Neden hep beni buluyor? Bu neden benim başıma geldi?” vb. sorular sormak yerine; “Ben bu olayda neyi deneyimliyorum? Tamam bu başıma geldi, anlıyorum. Sebebini bugün tam olarak anlamasam da, ileride anlayacağım düşüncesine güvenerek, buraya takılmıyorum. Olay oldu veya oluyor. Tam da ortasındayım. Fakat bana bu olayla anlatılmak istenen nedir, bunu kolaylıkla anlayayım. Buradaki deneyimi anlayayım ve idrak edebilecek halde olayım…” şeklindeki ifadeleri söyleyerek, aslında aynı konuya sadece bakış açımızı değiştirerek yaklaşmakta olduğumuzu fark edebiliriz. Bakış açımız değiştiği anda ise deneyimimiz ve bundan böyle deneyimleyeceklerimiz de değişecektir. Satürn’ün yöneticisi olduğu bir günün enerjilerini anlatmadan önce konuya böyle bir giriş yapılması ancak Satürn’e yakışabilirdi.
Satürn hakkında pek çok şey söylenmiştir ve söylenmektedir. Zamanın efendisi, karmanın efendisi, kısıtlayan, sınırlandıran, ciddiyet, güçlükler veren, gecikmelere sebep olan, yavaşlatan vb. Satürn hem bunların hepsidir, hem de hiçbirisidir.
Satürn bize der ki, “Senin bazı zayıflıkların var, zaafların var. Ben sana bunların hangileri olduğunu göstereceğim. Daha tecrübeli olan ve yaşça büyük olan benim. Senin yanlış yapma potansiyelin olan her şeye işaret edeceğim ki sen de bunları düzelt ve bundan böyle doğru olanı yap.”
Satürn disipline davet eder ve eğer sabırlı, gayretli ve disiplinli olursak hayatımıza yeni giren her şey de kalıcı olur. Gidenler de gitmiştir ve onların gidişi de kalıcıdır. Bu konu ayrı ve uzun bir içeriğe sahip olduğu için, çoğunlukla korkutucu ve sevimsiz olarak ifade edilen Satürn’ün kader yolumuza yapmakta olduğu dokunuşa kendi bakış açımla kısaca değinmek istedim.
Bir kez daha soruyorum: “Cumartesi Nasıl Geçer?”
Cumartesi günü genellikle sabır gerektiren konularla ilgilenmek ve uzun vadeli planlar yapmak ve bu konularda kararlar almak üzere uygun bir gündür. Ancak bugüne biraz daha yakından bakmamız gerekiyorsa, yani tam bugünün tarihine doğru büyütecimizi yaklaştırdığımızda, olayın içine gökyüzümüzün şiirlere ve efsanelere konu olmuş o gizemli ışığı ve zihnimizin temsilcisi “Ay” giriveriyor. Bulunduğu faz gereği bugün ruhsal olarak biraz gerginlikler söz konusu olabilir. Ani değişimler ve mücadele gerektiren olaylar karşısında hazır da gerginiz, hal böyle olunca da kırılma ve kopma noktası dediğimiz noktalara varabilecek kadar zorlayıcı bir etkinin içinde bulabiliriz kendimizi. Peki ne yapmalıyız? Bir kere bugün söz vermeyerek işe başlayabiliriz. Tutamayabiliriz çünkü. Bırakmak için de uygun değil bugün. Özellikle bağımlılıklarımızı; bu bir madde veya bir kişi de olabilir. En güzeli eğer bugün imkanımız varsa sosyalleşebiliriz, bol bol müzik dinleyebiliriz ki bu bir konser olabilir, kulaklığımızdaki bir müzik veya bulabiliyorsak doğanın sesi de olabilir. Dinleyecek bir gram müziğimiz yok diyelim, o halde cafe’de etrafımızda oturanlardan veya bir yerden bir yere giderken yolculuk esnasında etrafımızdan işittiklerimizi dinleyelim. Söylenilenlere kulak vermek bugün pek kıymetli. Konumuz madem dinlemek ve işitmekle ilgili yapılabilecek en kolay hareket bol bol telefon görüşmesi yapmaktır. Evet, yanlış okumadınız! Bugüne kadar ertelediğimiz tüm o görüşmeleri yapmamız üzerine işaretler bize yeşil ışık yakıyor. Telefonu edelim ve karşı taraftan işiteceklerimizi güzelce dinleyelim. Son olarak da, eğer yabancı dil öğrenmek istiyorsak, bugün o kursa başlamak için oldukça uygun bir gün. Kurs çıkışında evimize ve kendimize eğlenceli ve faydalı hediyeler alırken, bugün aldıklarımızın hayatımızda kalıcı olabileceklerini hatırlayarak ona göre özenle seçelim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.